Ana Sayfa
Soy Ağacı
Duyurular
Hikayeler
Albüm
Üye Özel Bölümü
Misafir
Kullanıcı Kodu

Şifre
Üye Olmak İstiyorum
Anne Baba

Sultan

Abdurrahman Seydavî
Kendisi Eşi

Mehmet Çavuş SAYDAN

CemileSaydan

Çocukları :

Hacer SAYDAN Yahya SAYDAN Ömer Lütfi SAYDAN Hanife Pırlant Meryem Yardım
Bay Mehmet Çavuş SAYDAN.
1869, Silifke - Sarıaydın doğumlu.
Vefat Tarihi : 1963,Mesleği : Sıvacı.
Baba adı : Abdurrahman Seydavî,
Anne adı : Sultan
Eşinin adı : Cemile Saydan, Mesleği : Ev hanımı.

<%@ Page Language="vb" AutoEventWireup="false" Codebehind="index.aspx.vb" Inherits="www.saydan.net.index2"%> index

Mehmet Çavuş

Hani kimi insanlar vardır, konuşmaya başladıklarında "Benim hayatım bir roman" diye başlarlar ya, Mehmet Çavuş'un hayat hikayesi de işte böyle yazılsa roman olabilecek türden.

Babası çok varlıklı, zengin bir insan. ancak aynı zenginliği Mehmet Çavuşta göremiyoruz. daha genç yaşlarında İtalyan'lar o zamanki adıyla Trablus'u işgal ediyorlar ve Osmanlı ordusu Şimdiki Libya'da çetin bir savaşa başlıyor. Abdurrahman Efendinin büyük oğlu Mehmet Çavuş ta bu ordunun içinde savaşa katılıyor. Tam Osmanlı ordusu savaşı lehine çevirir hale getirdim derken, farklı bir bölgede Devlet için çok daha riskli bir savaş patlak veriyor : Balkan savaşları. Devletin başkentine bu kadar yakın bir yerde ortaya çıkan bu savaş Trablusgarp cephesini tamamen unutturuyor. Aralarında Atatürk, Envar Paşa gibi önemli komutanların bulunduğu Subay tayfası Deniz yoluyla Trablustan ayrılıp Balkanlardaki savaşa yöneliyor. ancak o bölgedeki eratı deniz yoluyla ülkeye geri getirmeye ne zaman ne de imkan var. zorunlu olarak onlara kaç-kaç emri veriliyor. yani "ne yapın edin kendi imkanlarınızla yurda geri dönün. bizim size verebileceğimiz bir destek yok."

Kalan askerlerin kimi oraya yerleşip ev bark kuruyor, kimi de kara yoluyla yıllar sürecek bir geri dönüş yolculuğuna çıkıyorlar. gidilen arazinin de ülke sınırları içinde olduğunu zannetmeyin ha, o zaman düşman konumunda İngilizlerin egemenliğindeki Mısırdan geçecekler. ardından o dönemde tam bağımsızlıklarını ilan etmedikleri halde ingiliz istihbarat elemanlarının sürekli kışkırttığı Arap şeyhliklerinin bölgelerinden geçecekler ve ardından ana vatana ulaşacaklar.

Mehmet Çavuş'un bu zorlu yolculuğu tam üç yıl sürüyor. yolculuk esnasında en fazla sıkıntıyı ne ingiliz, ne de arap bölgesinde yaşıyor. Vatan dediğimiz şimdiki Türkiye sınırından girdikten sonra Kürt ve Ermeni çetecilere rast geliyorlar. bu ermeni çeteciler aç-bilaç hiçbir gücü kalmamış insanları görünce üzerlerine saldırıyor ve hepsini öldürüyor. Mehmet Çavuş burada ölü taklidi yaparak yaralı olarak kurtuluyor. 

Mehmet Çavuş benim dedem. Babamın babası. onun babama anlattığı, babamın da bana anlattığına göre dedem o ermenilere esir düşüyor ve günlerce işkenceye maruz kalıyor.  bu işkencelerin biri sırasında ermeni çeteciler birşeyler yerlerken bir tanesi dedeme de bir lokma yediğinden vermek istiyor. diğer de verenin eline tekne atıp yemeği dedeme vermesini engelliyor. an gelip dedem onların elinden kurtulduktan kısa süre sonra bu iki ermeni çeteci Türklere esir düşüyor ve dedem onlardan kendisine ekmek uzatanın canını bağışlıyor.

Hani şu sıralar Fransa'nın sürekli pompaladığı bir ermeni meselesi var ya onun hatırasına bu hikayeyi koymak istedim.

Öyle yahut böyle, üç yıl süren bir yolculuğun ardından Mehmet Çavuş memleketine geri dönüyor. gittiğinde 5 çocuğu varmış. döndüğünde bakıyor ki hastalık ve yoksulluktan çocuklarının hepsi vefat etmiş. Karısı hasta. Memleket perişan vaziyette. Halkın yiyecek ekmeği yok. Böyle bir durumda birinci dünya savaşı patlak veriyor, kısa zaman sonra da düşman Çanakkale'ye çıkarma yapıyor. Hazinede para yok, silah yok, destekleyecek bir güç yok. yok oğlu yok . . . eldeki tek kaynak insan gücü. ne yapacaksın? mecbur sahip olduğun tek şeyle düşmanın önüne siper olacak ve ülkeyi koruyacaksın. Başka çare yok. Devlet te öyle yapıyor ve eli silah tutacak her erkeği Çanakkale'de savaşa çağırıyor. bunların arasında 5 çocuğunu yeni kaybetmiş, Trablusgarp gazisi Mehmet Çavuş ta var.

Ha bu arada Mehmet Çavuş orduda borozancı olarak görev yapıyormuş. Çavuş rütbesini ve daha sonra lakabını da Çanakkale savaşında almış. Bu savaş bittiği zaman Mehmet çavuş ta artık epey kıdemli bir asker konumunda. ama o dönemde durup dinlenmek çok büyük bir lüks. daha sırada Yemen harbi var, başlı başına bir Kurtuluş savaşı var. . .  Var Allah var . . .

Ben şahsen dedemin Yemen harbine gittiğne dair bir bilgiye sahip değilim. ancak Kurtuluş savaşında artık orduya alınmadığını ve ihtiyat olarak, şehirden orduya erzak ve mühimmat taşıdığını duydum. Hatta bir defasında vatana ihanet eden birinin dedemi ve kardeşini ihbar ettiğini o dönem Mersin'i işgal eden Fransızlardan sıkı işkence gördüklerini babamlardan dinledim.

Kurtuluş savaşının bitmesiyle ülkede uzun zamandan sonra sular durulmaya ve herkes yine kendi içine dönmeye başlar. Mehmet Çavuş ta memleketine döner. ama tabi artık geride hiçbirşey kalmamıştır. çocuklarının hepsini kaybetmiştir. sahip oldukları mallar mülkler hepsi savaş esnasında kaybedilip yitmiştir. Ama bundan sonra yeniden hayata başlanır. tüm bir ömrü savaş meydanlarında geçmiş bir kişi barış zamanında ne iş yapar? Mehmet Çavuş ta bu durumdadır. ustsı olduğu bir iş mevcut değildir. kısa zamanda sıvacılığı öğrenir bununla geçimini sağlar.

Kendisinin de hanımının da yaşları ilerlemiştir ama bunu düşünecek fazla zaman yoktur . O dönemde ülke nüfusu çok düşüktür ve devlet kişilerin çok çocuk sahibi olmasını istemektedir. Bu sebeple beş çocuktan az ailelerden yol vergisi almaktadır. Mehmet Çavuş zaten geçimini zor idame etmekteyken bir de bu vergiyi ödemeyi göze alamaz ve kısa zamanda beş çocuk yaparlar. İşte babam (Ömer Lütfi) bu çocukların üçüncüsü.